Google+ Dalgın Sular

3 Aralık 2021 Cuma

Dalgın Sular ‘Nereye Gelecek’ – 8. Sayı

 

Okurun aklına zarif bir şüphe…

8. sayıyı okumak, indirmek için tıklayınız.

Nereye Gelecek 8. sayı

İçindekiler

Kaybettiğini Artık Bulamayacağını Bilerek Yaşamak Hâli

İştar Gözaydın

Endişe

Sedat Şanver

Bağışlatan Sopalar

İskender Savaşır, Hayriye Kırtay, Batuhan Saç

İrfan Notlarım-1

Ahmet Usta

Bitmemiş Bir Öykü İçin Merak

Hakan H. Cankatan

Ölmeden Önce Beş Dakika

Batuhan Saç

Bir Taşra Deneyimi Olarak Kötülüğün Sıradanlığı

Yasemin Oral

Gündelik Harman

Ahmet Usta

 

10 Eylül 2021 Cuma

Dalgın Sular ‘Dağınık Enerji’ – 7. sayı


Hala yazılması, çizilmesi gereken birtakım haller, şeyler, hisler ile...

7. sayıyı okumak, indirmek için tıklayınız


Dağınık Enerji
Dağınık Enerji 7. sayı

İçindekiler 

Bu Hayat Nasıl Yaşanır?

Şamil Saribaş

Haklı Sebep

Sedat Şanver

Ayna: Şimdinin Geçmişi

Ahmet Usta

Ölümlerden Ölüm Beğen

Elvan Şafak

Hiç

Hakan H. Cankatan

Kayıp Cennete Ağıt

Hanım Koçyiğit

21 Mart 2021 Pazar

Dalgın Sular, ‘Cennetten Kurtuluş’ - 6. sayı


Çölde her şey serap etkisi yapabilir, dileğiyle...

Dalgın Sular Dergi 6. sayıyı okumak, indirmek için tıklayınız. 

 

Cennetten Kurtuluş 6. sayı


İçindekiler 

Cennetten Kurtuluş

Işıl Yılmaz

Sayfalar Arası Resimler

Hakan Hakkı Cankatan

Yekpare Güç

Batuhan Saç

Telgraf / Hat

Ali Ekdal

Çavdar Taneleri

Hanım Koçyiğit

Bir Şiir

İskender Savaşır


31 Aralık 2020 Perşembe

Dalgın Sular, 'Haziran'dan Önce' - 5. sayı

Nerede kalmıştık?

Yarım kalan dergiyi, e-dergi formatında ve yine birçok yarım kalanlarıyla ama başlangıçtaki çıkış noktası ile sunuyoruz.

Anlamak ne korkunç, şaşırmak ne güzel. 

Söz(y)lenecek ne çok şey kaldı, hala…

Dalgın Sular Dergi 5. sayıyı okumak, indirmek için tıklayınız

Haziran'dan Önce 5. sayı

İçindekiler

Maske

Zeynep Sayın

Tünel

Ali Ekdal & Hakan H. Cankatan

İnilti: Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler

Dalgın Sular’da: Elke

İştar Gözaydın

Zaman Kasidesi / Adonis

Mira Said

Distopya

Ahmet Usta

Soru ve Şiirin Mekânı

Batuhan Saç

Dalgından Kalanlar

Fırat Bingöl & Dinç O. Aydın

30 Kasım 2020 Pazartesi

Dalgın Sular 4. Sayı: "Geçmişin İhyası" - Dijital 2. Baskı

Dergi sayısı 2. kez basılır mı? 

Biz yaptık, oldu.

Dalgın Sular Dergi 4. sayıyı okumak, indirmek için tıklayınız.


Geçmişin İhyası 4. sayı

  İçindekiler

  Çizgi Roman Kültürü

  küçük İskender

  Arap Edebiyatında Masal

  Mira Said

  Yassı

  Zeynep Sayın

  Dark City

  Oktay Şılar

  Şiirler

  Emre Varışlı, Mısra Gökyıldız, Sedat Şanver, İskender  Savaşır

 Ütopya Ders Notları

 Bülent Somay & Ahmet Usta

 Düş-erken

 Necla Köse & Cansu Uzun


31 Ekim 2020 Cumartesi

İskender Savaşır'a Ait Birçok Kaynağın Bulunduğu ‘iskendersavasir.com’ Açıldı!



iskendersavasir.com web sitesi, Haziran 2018’de kaybettiğimiz İskender Savaşır’ın kültürel çalışmalarına ulaşmak isteyenlere yardımcı olmak; daha önemlisi onu, hiç tanımamış insanlara tanıtmak amacıyla kuruldu.

Savaşır’ın eşi İştar Gözaydın ve öğrencisi Batuhan Saç'ın önderliğinde ortaya çıkan web ortamına, sizlerin de katkılarını bekliyoruz. İskender Savaşır'a ait sitede bulunmayan her türlü materyali bize ulaştırabilirsiniz...

İskender Savaşır


“Ben konuşmaya devam ediyorum. Benim için eğitim böyle bir şey. İsterseniz çok geriye götürelim bunu, Platon’un Sempozyum’una, konuşmak benim için bir Şölen dir. İçeriz, konuşuruz, tatlı tatlı yanlışlarımızı birbirimize gösteririz. Benim için eğitim denen şey, sözün sürekliliğidir.”

İskender Savaşır


31 Ağustos 2020 Pazartesi

'Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi' - Kitabı Blog Yayını İle Okumaya Açıldı!

 'Kelimelerin Anayurdu ve Tarihi

Kitabı aşağıdaki blog yayın ile okumaya açıldı!

kelimelerinanayurdutarihi.blogspot.com/

İskender Savaşır'ın 'kamu malı' dediği ve tartışılmasını, 

itiraz veya yorum ile geliştirilmesini istediği 

dil, kültür ve tarih çalışması.

Blog arşiv, kitap dizgisine uygun biçimde sıralandı. 

İyi okumalar, itiraz veya yorumlar...


4 Ağustos 2020 Salı

Dalgın Sular: Elke Ateşle Mühürlenen


Elke: Ateşle Mühürlenen, Dalgın Sular  - Hanım Koçyiğit

Klaros Yayınları, Roman, 392 sayfa

 


Elké, mitolojik bir karakterin Mezopotamya kültüründe geçen isimlerinden biri aslında. Her kültürde farklı isimlerle biliniyor. Ermenilerde Alk, Orta Asya Türklerinde ve Anadolu’da Alkız, Albastı Karısı, Almast, Kürtlerde Elké, Pirevok, Pirebok olarak söylencelerde geçiyor. Roman çıkış noktasını Lilith mitinden alıyor. Kutsal kitaplarda yer almasa da mitolojide ve birçok kadim inanışta, Âdem’in ilk eşi Lilith’ten bahsedilir.

Bu inanışa göre; aynı topraktan yaratılmış olmalarına rağmen Lilith’ten Âdem’e biat etmesi istenir. Kabul etmeyince gözden düşer, eşitlik ısrarında diretince de cennetten kovulur. Bu romanın ana karakterlerinden biri olan Elké de, Lilith’e yapılanları kabul etmeyip lanetlenen ve yeryüzüne sürülen melek soylu varlıklardan biridir. Bin yılların unutuşunda, kuş uçmaz kervan geçmez, zemherilerin kış masalları fısıldadığı bir dağ köyü… Ateşin başında, o eski dillerin kadim söylencelerini anlatırdı masalcı kadınlar. Büyülenmiş gözlerinde karanlığı kovalayan alevlerin oynaştığı çocuklar, masalların gerçek olmadığı için bu kadar güzel olduğunu bilmeyecek yaştaydılar. Kadim kültürlerde benzer karşılıkları olan ve her bir dilde farklı isimlerle bilinen Elké ve onun bin yıllar süren intikamı, o eski dağ köyünü ve ailenin peşini bırakmayarak nesilden nesle yenilenecektir.

Elke, Klaros Yayınları





Elké: Ateşle Mühürlenen’de; bin yılların yorgun bilgileri, şifacılık, cennetten kovulmuş melekler, doğaüstü olaylar ve karşılaşmalar, kuşaklar boyunca süren ailelerin serencamları, Türk, Kürt ve Ermeni halklarının iç içe geçmiş, dil ve din farklarının da ayıramadığı ortak kültür ve tarihleridir anlatılan. Yolların, sürgünlerin, yoksulluğun, ayrılıkların ve ölümlerin araya girdiği bu ölümcül kovalamacaya, Elké’nin binlerce yıl öncesinden hasımları da katılacaktır. “…Ben ki kutlu ateşten ve ışıktan gelenim… Âdem’den öncesi ve sonrası yaratılanlar şahidim olsun… Tanrının lanetlediği bütün mahlûkata and olsun ki; senin ve senden sonrakilerin ocağı huzur bulmayacak, toprağın bereket, soyun rahat yüzü görmeyecek; dirlik, düzen tatmayacak. …İşte o zaman senin kıyametin başlayacak. Sen ve zürriyetin, asla tanrı buyruğu ile ölmeyeceksiniz.” Bu anlatı; masalından kovulan kötücül bir varlığın hikâyesidir.


11 Şubat 2014 Salı

"Çağrılmayan Yusuf" / Dalgın Sular - Raziye Kubat



Raziye Kubat, “Çağrılmayan Yusuf başlıklı sergisiyle 18 Şubat - 28 Mart 2014 tarihlerinde Hayaka Artı’da izleyicisiyle buluşuyor. Sanatçının “Çağrılmayan Yusuf” sergisi, kitabının yanı sıra, görsellerden, video çalışmalarından ve aynı zamanda da Dalgın Sular Çizgi Roman dergilerinin eşliğinde, çok kapsamlı arayüz okumalarından oluşuyor. 

Açılış: 18 Şubat 2014 Salı 18:00
Sergi: 23 Şubat - 28 Mart 2014
Ziyaret Saatleri: Çarşamba – Cumartesi, 12:00 - 18.00

Hayaka Artı

Adres: Çukurcuma Caddesi No:19A Tophane - İstanbul

Raziye Kubat -  “Çağrılmayan Yusuf” - Dalgın Sular
Raziye Kubat, “Çağrılmayan Yusuf”

Raziye Kubat’ın Dalgın Sular’la yolunun kesişmesi, 2012 yılı içindeki etkinlikler aracılığıyla oldu. Sanatçı, Adapazarı’nda "Kafkas Sürgünü" başlığı altında, gravür/linol baskı atölyesinde sürgünlerin tornlarıyla çalışmalar yürüttü. Bunun yanı sıra, eş zamanlı olarak "Sürgünlerin İzinde/Nani" isimli bir video yerleştirmeyi, "Kefken Çerkes Sürgünü Anma Etkinliği" kapsamında, Kefken mağarasında, Kafkas halkıyla buluşturdu.

Yusuf’un Hikayesi 

1860’ların başlarında Kafkas sürgünü meydana gelir. Gupse, “zorunlu göç” sonucu yollara düşer. Onu, sürülen Kafkas halklarını taşıyan teknelerin birinde görürüz. Tekne, Kefken – Adapazarı’nda karaya vurur. Binbir zorlukla Gupse Adapazarı’ndan İstanbul’a ulaşır. Gupse çaresizdir ve yanında Hain’den olan oğlu Yusuf vardır. Kendini tükenmiş hisseden Gupse, oğlu Yusuf’u Beyazıt'taki “pazar”da satar. Ve satar satmaz da pişman olur. “Vazgeçtim” diye bağırdığı o trajik an Gupse'nin “bugün”e dirildiği andır. “Çağrılmayan Yusuf” sergisi, satılan çocuk Yusuf’un ve soyunun serüvenidir. 
Çağrılmayan Yusuf - Raziye Kubat
Sanatçı Raziye Kubat, sergisinde, bir yandan kendi öznel deneyimini gerçekleştirirken, bir yandan da sosyal sorumluluğunun getirdiği bilinçle sıra dışı bir çalışma ortaya koymaktadır.

Görsel 
Çağrılmayan Yusuf / Yusuf Who Was Not Called
A4 kağıt üzeri karışık teknik
Mixed media on A4 paper
2013


“Çağrılmayan Yusuf” - Raziye Kubat-Dalgın Sular / Ceres Yayınları


“Çağrılmayan Yusuf” kitabı, satılan çocuk Yusuf’un ve soyunun serüvenidir. Bizler bu serüvene eşlik ederken arka planda da Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına ve yeni Türkiye’nin kurulmasına tanıklık ederiz. 
“Çağrılmayan Yusuf” - Dalgın Sular / Ceres Yayınları
“Çağrılmayan Yusuf” - Dalgın Sular / Ceres Yayınları

Son Söz

"Raziye ve kitabı sayesinde Dalgın Sular'la neyi yapmak istediğimi, ondan ne umduğumu biraz daha iyi anlamış oldum sanki... Hepimizin hayatına içkin olan unutulmaya yüz tutmadan önce bölüneceği, saçılacağı binbir hikâye, imge, anlatı, rivayet, efsane hakkında bir fikir sahibi olmak... Kitabı okuduğumda zamanın kuyusuna bakmış gibi olacağıma, gözlerimin kararacağına aşağı yukarı eminim. "bu, iyi" diyebileceğim, belki diyemeyeceğim; bazen dehşet içinde oradan uzaklaşmaya çalışacağım. Peki, neden?

Anlatıya göre, her şeyin bir yanılsama, bir serap, sonsuz ve beyhude bir akış (samsara) olduğunu idrak eden Prens Siddharta, bir Buda ağacının altına çekilmiş, bu akışı düzenleyen ve ona katlanmayı (ve belki de aşmayı) sağlayan yasa (dharma), üzerine düşünmeye başlamış.

Derler ki, aynı bilinci ulaşan bir başka Buda, gülmeye başlamış ve hâlâ da gülüyormuş. Galiba Dalgın Sular'ın böyle bir kahkahayı besleyen kaynaklardan biri olmasını isterdim. Ama tabii, yine de herkes bildiği gibi kullanacak Dalgın Sular'ı, bizi, anılarımızı, hikâyelerimizi..."

İskender Savaşır
Dalgın Sular - Şubat 2014

10 Aralık 2013 Salı

“Modern Olmanın Trajedisi: Shakespeare” Semineri / Moda Sahnesi





Ekinlik, 10 Aralık Salı gününden itibaren, 8 hafta boyunca her Salı saat 20:00'de gerçekleşecektir. ‘Modern Olmanın Trajedisi: Shakespeare’ semineri İskender Savaşır tarafından verilecektir. 




Shakespeare Semineri Oturum Akışı

1. Dünyanın Büyüsünün Bozulması: Geleneksel Toplum, Rönesans ve Modernlik.
2. Shakespeare’in Çağı ve Hayatı… İngiliz Rönesansı’nın özgüllüğü, devlet ve şehir çekişmesi… Kadınlar saltanatı.
3. Silah, para ve bilgi. İktidarın geleneksel dayanakları ve bunların yozlaşmaları… Marlowe’un oyunları.
4. Shakespeare’in oyunlarına genel bir bakış… Oyunların sıralaması… Tarihsel oyunlardan, komedi ve trajediler üzerinden masallara.
5. Shakespeare’de kötülük sorunu ve doğal düzen. III. Richard’dan Othello’ya…
6. Merhamet ve Yasa… Venedik Taciri…
7. Hamlet’in melankolisi: Kerem Eksen ile birlikte
8. Kapanış Tartışması…

Adres: Caferağa Mah. Bahariye Cad. Halil Etham Sk. No: 34 Kadıköy / İstanbul

25 Kasım 2013 Pazartesi

Teoloji Notları: Hayır ve Şer


Gece Kraliçesi ve Hızır’dan Uyurlar'a


Mart 2012 sonunda, hikâyenin yazılması sürecine girildiğinde, ilk akla gelen sorulardan biri “Çizgi roman dediğin şeyin süper kahramanları olur; bizim süper kahramanlarımız kim?” oldu. Ekibin süreç içinde geliştirdiği ilk yanıt; Gece Kraliçesi ile Hızır, hemen ardından ise Yedi Uyurlar’dı.

Fakat Gece Kraliçesi ve Hızır, “süper kahraman” olarak çizgi roman dili içinde fazla güçlü iradeler idi. Kraliçe ve Hızır teolojik anlamda “melek” kavramını işaret eden metafizik güçlerdi ve “yüce”ye işaret ediyorlardı. Onlar, insani şahsiyet görünümü almalarına karşın tümel bir soyutlamanın evrenini temsil ediyorlardı. Bu sebeple daha insani boyutta olan, hatta insan zaaflarına sahip Yedi Uyurlar, Dalgın Sular’ın süper kahramanlarını oluşturdular.

Ahenk İlkeleri

Gece Kraliçesi ve Hızır, zamanın dokusu yırtıldığında ortaya çıkan “ahenk” ilkelerini temsil ediyorlar. Bu iki ulvi figür, zamanda dokusunda yaşanan yırtılmayı tamir etmeye çalışıyorlar. Ece ile Hızır, evrene nizam verme konusunda aynı amacı taşımalarına rağmen, amelleri farklılık gösteriyor. Varlığın düzeni için motive olan bu iki figürün asıl ortak özelliği, tüm insanüstü güçlerine rağmen zamanın dokusundaki yırtığı tek başlarına tamir etmeye muktedir olmamalıdır. Ece ve Hızır’ın ahenk için, insanlara ve belki de birbirlerine ihtiyaçları var. Ece ve Hızır, ahenk için insanlara ihtiyaç duyuyorlar çünkü zaman, insanlara aittir ve zamanın tamir edilmesi ancak insanlar ile olacaktır.

Kraliçe’nin Tavrı

Ece zamanın dokusundaki yırtılmayı, tarafı olduğu karanlıktan hareket ile gecenin hâkimiyetinde kurmaya çalışıyor. Ve bunu yapabilmesi için insanların enerjisine, kalplerindeki ve akıllarındaki karanlığa ve de geçmiş hikâyelerine ihtiyaç duyuyor. Ece, İnsanın kendi geçmişi ile olan karanlık enerjisini bildiği için daha çok ölümden dönenlerin, dirilenlerin yaşamına yöneliyor. (Kraliçe hakkındaki bir başka blog yazısı için tıklayınız.)

Hızır’ın Tavrı

Hızır ise, zamanın akışının insanların kendi eylemleri ile belirlenmesini istiyor. Hızır, hayatın ve zamanın yaşayanlara bırakılmasından yanadır. Hızır, dirilenler olarak yaşama dönenlerin, yaşayanların sırtına bindirdiği "ölüm yükünü hafifletmeye" çalışıyor. Hızır, gündüzün, yaşamın ve insanın yanında yer alıyor. 

Zaman içinde seyahat edebilen bir figür olarak Hızır, zamanın dokusu yırtıldığında geleceği öngörme yetisini yitiriyor. Hayatın bilgisine ve hikmetine sahip olan Hızır, yırtılma karşısında eylem ve hal olarak insanlar gibi "kararsız" kalabiliyor. (Hızır hakkındaki bir başka blog yazısı için tıklayınız.)

Yedi Uyurlar’ın Tavrı

Dalgın Sular'daki doku yırtılması karşısında yaşanan kararsızlık, Yedi Uyurlar’da kendini belirginleştiriyor. Dalgın Sular’ın süper kahramanları olarak Uyurlar, dokunun tamiri için taraf tutma ve eyleme geçmede ikileme düşüyorlar. Yedi Uyurlar, nizamı âlem için ne yapacakları konusunda emin değiller ve aslında kimse değil… (Yedi Uyurlar hakkında bir başka blog yazısı için tıklayınız.)

Hayır ve Şer

Dalgın Sular, gerek anlatım, gerek ise görsellik olarak fantastik edebiyat ve sinemadan, Amerikan “comics” geleneğine kadar uzanan geçiş bir perspektiften besleniyor.

Ama Dalgın Sular’ın bir farkı var. Geleneksel fantastik anlatılar “iyi ile kötünün çatışması” üzerine kurulu iken, Dalgın Sular bu alanın dışına çıkmayı hedefliyor. Dalgın Sular için, iyi ve kötü birbirinden tam olarak ayrılmış hal ve eylemler değildir. Bizim için iyi ve kötü, durduğu yere göre değişebilen, “şimdi” ve “burada” belirlenimi içinde aynı ruhsal-fiziksel enerjilerin farklı şekillerde görünümüdür. Anlatı evrenimiz "iyi ve kötünün ötesinde" düşünme ve eylem biçimlerini, görselleştirmeyi amaçlamaktadır. Dalgın Sular bir oyundur, davettir.

Bu bağlam içinde Dalgın Sular, “Hayır da şer de Allah’tandır” ilkesine sadık bir anlatı evrenidir. Ya da, Her şey O’ndandır.

11 Kasım 2013 Pazartesi

“Dalgın Sular” Çizgi Roman Eğimi Projesi, Metris Cezaevi, 2012


Projenin Adı: “Dalgın Sular” Çizgi Roman Eğimi Projesi
Uygulama Yeri: Metris T1 Cezaevi
Hedef Kitle: Erkek Tutuklular
Kapsadığı Dönem: Mayıs – Eylül 2012
Kurumun Adı: Aralık Derneği ve CISST

Proje Özeti:

“Dalgın Sular” adlı çizgi roman dergi ekibi, 2012 yılında Metris Cezaevi’nde 5 ay süren bir “eğitim programı” yürüttü. Projenin ana hedefi, genç tutuklulara dışarı çıktıklarında kendilerine geçim kaynağı oluşturabilecek bir “mesleki birikim” kazandırabilmekti. Eğitim programının içeriği; yazı, çizim ve bilgisayarlı grafik atölyelerinden oluşturulmuştu. Yazı ve çizim atölyeleri sonunda, cezaevlerinde proje dâhilindeki atölyelere devam eden katılımcıların, dergiye “ürün vererek katılması” amaçlanmıştı.

Katılımcılara “Dalgın Sular” çizgi romanın konusunun “ölülerin dirildiği bir fantastik dünyada yaşanan olaylar” olduğu açıklandı. Böyle bir konunun, gençlerin kendi geçmişleri ile “sembolik düzeyde yüzleşmesi” açısından önemli bir fırsat sunacağı düşünüldü.

Projenin Sunuluşu:

Aralık Derneği, 2011 yılında ceza infaz sistemi içinde yer alan, eğitim olanaklarından göreli olarak “yoksun kalmış çocuklara” yönelik kapsamlı bir çalışma projesi tasarladı. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CİSST) destek ve önerisiyle çalışmaya, Metris Gençlik Cezaevi’ndeki 18-21 yaş arası erkek tutuklularla başlanmasına karar verildi.

Proje etkinlikleri, Dalgın Sular dergi ekibinin projeyi tanıtmak amacıyla Metris Cezaevi’ni ziyaretiyle başladı. Tanıtım toplantısında yapılan bilgilendirme sonucunda cezaevi yönetimi tarafından kursa katılmak üzere 22 öğrenci belirlendi. Proje atölyelerinin sadece hobi niteliği taşımadığı, atölyeye katılacak öğrencilerin tahliye olduklarında çıkacak çizgi roman dergisinde “yetenekleri doğrultusunda yazmaya veya çizmeye nasıl devam edebilecekleri”  anlatıldı.

Eğitim Süreci

Atölyeler, katılımcıların birbirlerini tanıma, ortak bir üretim sürecini paylaşabilme, duygularını ifade edebilme ve yapılan işler üzerinde konuşarak aralarındaki iletişimi kuvvetlendirmeye yönelik tasarlanmıştı.
Yazı ve çizim atölyesi kapsamında Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında haftada birer kere olmak üzere toplamda 20 ders yapıldı. İlk derse katılım 16 kişi idi, süreç içinde 5’e indi. 6 kişi ya tahliye edildi ya da hüküm giyip Metris Cezaevi’nden ayrıldı. Çizim atölyesi, akademik desen eğitiminin en temel çalışması olan “çizgi çalışmaları” ile başladı. Daha sonra cansız nesneler, yatay-dikey biçimler, oran-orantı ve kompozisyon konuları üzerinde duruldu. Figür çizimleri için beden çalışmaları, baş ve portre detayları üzerine çalışmalar yapıldı. Çizim atölyesi için tutuklu öğrencilerin eksik kaldıkları gözlemlendi.
Yapılan çalışmalar, tutukluların en çok kendi memleketleriyle ilgili hikâye yazmak istediklerini ortaya koymuştur. Tutukluların daha çok “dilenciler, engelliler, romanlar, kimsesizler…” gibi toplumun “dezavantajlı” diyebileceğimiz grupları ile ilgili konularda yazıp çizmek istedikleri tespit edilmiştir.

Sonuç:

“Dalgın Sular” projesi çizgi roman dergi ekibinin 5 ay yürüttüğü yazı ve resim atölyesinin katılımcı sayısı, gerek tahliyeler ve gerek sevkler sebebi ile süreç içinde 22 kişiden 4 kişiye düştü. Yapılan çalışmalar sonucunda, “tutuklu” cezaevinde “Dalgın Sular” projesinde olduğu gibi “süreklilik” arz eden çalışmaların çok güç olduğu, neredeyse “imkânsızlaştığı” gözlemlenmiştir. Bu güçlük, sadece tahliye veya sevk durumlarında değil, eğitim sürecinin kendisinde de yaşanmıştır.

Mahkeme sonuçlarına odaklanan gençler, bir dergi çalışmasına ürün vermeye yönelik atölyelere aktif katılım gösterememektedirler. Öğrencilerin, daha çok sıkıntılarını hafifletmeye yönelik çalışmalarına ve “hobi faaliyetlerine” ihtiyaç duydukları eğitmenlerimizce tespit edilmiştir. Dalgın Sular projesi dahilindeki atölyeler ise, sadece hobi edinmeye yönelik çalışmalar değil, bunun yanında “tutuklu” öğrencilerin dergiye “ürün vererek katılmalarını” da hedefleyen çalışmalardır. Bu durumda, proje çalışmalarına tutuklularla değil de “hükümlülerle” devam edilmesi çok daha uygun görülmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda “CISST ve Aralık Derneği” olarak 9 ay sürmesini öngördüğümüz “Dalgın Sular çizgi roman projesi resim ve yazı atölyeleri”ne, 5. ayın sonunda son vermeyi uygun gördük. Dalgın Sular kolektif üretimi, ilerleyen dönemlerde özellikle “hükümlülerle” çalışmayı hedeflemektedir.

“Dalgın Sular Projesi Çizim ve Hikaye Atölyesi”
(Zafer Kıraç, İskender Savaşır, Ayşe Görür, Fırat Bingöl)
Aralık Derneği ve CISST, 2012

8 Kasım 2013 Cuma

"Dalgın Sular" Proje Tanıtım Sergisi, 2012


Sosyal sorumluluk projesi için omuz omuza vermiş bir grup sanatçı,  Mart-Nisan 2012 tarihleri arasında Asfalt Art Gallery ve RenArt Sanat Galerisi’nde izleyiciye sunulan “Dalgın Sular” sergisinde bir araya geldi. Serginin ortak teması, İstanbul'un geçmiş karşısındaki unutkanlığı ve geçmişiyle birlikte yaşama gayreti idi. Sergi aynı zamanda Aralık Derneği'nden İskender Savaşır'ın çağrısıyla başlayan “Dalgın Sular Projesi”nin ilk tanıtım faaliyetiydi.
Sanatçılar: 
Komet
Raziye Kubat
Fırat Bingöl
Gökhan Deniz
Banu Muratlı
Deniz Aktaş
Mediha Aşkın
Deniz Çimen
Çağla Göksu
Fatoş Karadağ
Nebahat Karyağdı


RenArt Sanat Galerisi (8 Mart - 23 Mart 2012)
Akkavak Sok. Ardı Apt. No:34 2/3   Nişantaşı / İstanbul
Asfalt Art Gallery  (29 Mart – 25 Nisan 2012)
Bahariye Cad. Canan Sok. Azeri Apt. No:51/1 (Süreyya Operası arka sokağı)   Kadıköy/İstanbul


Dalgın Sular / Moody Waters
Proje Sahibi: İskender Savaşır
Proje Koordinatörü: Ayşe Görür

29 Ekim 2013 Salı

Dalgın Sular’da Yedi Uyurlar: Hain, Maksi, Dion Kimdir?



Hıristiyanlıktaki “Yedi Uyurlar” efsanesi ile İslamiyet’teki “Ashab-ı Kehf” inanışı arasında bütünlük vardır. Her iki anlatıda da Yedi Uyurlar, “Tevhit” yani Allah’ın birliğine iman etmişlerdir. Dalgın Sular’ın anlatı evreni, her ne kadar “fantastik bir evren” olsa da, geçmiş-şimdi ve gelecek ekseninde “tarihsel gerçekliğin” bilgilerinden beslenmektedir. Teolojik ve tarihi metinlerde, Yedi Uyurlar ikinci defa uyanmazlar. 

Dalgın Sular evreninde ise Yedi Uyurlar, 7. yüzyıldaki ikinci uyanışları ile İslamiyet’i benimsemiş kişiler olarak “anlatı evrenine” dâhil edilmiştir. Dalgın Sular anlatısında ilk uyuyanlar, altı kişidir. İkinci uyanışlarında kendilerine İslamiyet’i tanıtan kişi ile yedi olmuşlardır. Üçüncü uyanışları ise, 14. yüzyılda gerçekleşir. Dalgın Sular anlatısının ilk sayılarında yedi uyurdan sadece üçü, karakter olarak belirginleşmiştir. Bu üç karakter: en büyükleri olan Hadrianus, bir küçüğü Dion ve ortanca Maksi’dir. Dalgın Sular anlatısında henüz kişilik özellikleri, serüvenlerini geliştirilmemiş ve kolektif üretime açık “dört uyurlar” daha bulunmaktadır. 

İkinci Uyanış

İkinci uyanış, 7. yüzyılda Emeviler’in İstanbul’u kuşatması sırasında, Efes’te gerçekleşir. Mağarada uyuyan altı kişi uyanırlar, dışarıdaki ezan sesini duyarlar ve bir çobanla karşılaşırlar. Çoban, onlara Kur’an’dan bahseder. Kur’an bilgisi ve ezanın anlamı ile kendi “Tevhit” inanışları arasındaki benzerliği gören altı uyur, hemen “Müslüman” olurlar. Daha sonra bu altı kişi, çobanı ve köpeği Kıtmır’i de yanlarına alıp, tekrar uykuya çekilirler. İkinci uyanışlarından onlara katılan çoban, belirgin bir şekilde Keloğlan’ı anımsatmaktadır.

Doku Yırtılınca Uyanırlar

Dalgın Sular’da zamanın dokusu ne zaman yırtılsa, Yedi Uyurlar uyanmaktadır. Onlar, zamanın dokusundaki yırtılmayı düzenlemek, kargaşayı engellemek için Hızır ve Gece Kraliçesi ile işbirliğine giderler. Fakat farklı kimlikleri ve özellikleri olan Yedi Uyurlar, kargaşaya karşı mücadele ederken, nasıl hareket etmeleri gerektiğinin kesin bilgisine sahip değildirler.

Dion (Dionysos)

Dion, karmaşık bir kimliktir. Dionysos’un fizik üstü gücü, zamanın kutbu olmasıdır. Her ne kadar kendisini, yetisini ve geçmişini bilmese de zamanın dokusunda oluşan her yırtılma sonrası yaşanan çatışma ve şiddet, onun yaşam alanı çevresinde şekillenir. Dion, hangi zamanda uyanır ise, kendini o zamanın bir kişiliği sanmaktadır. Her uyanışında geçmişini unutup, kendine yeni kimlik yaratmaktadır. Bizim anlatımızda, Hun imparatoru Atilla’nın İstanbul’u işgal etmesini engelleyen Dion’dur. Dion, 13. yüzyılda Bizans sarayında “Kralın Soytası” dır. 1980’lerde meydana gelen zamanın dokusundaki yırtılma sonrasında Dion, Ali isimli bir kunduracı olarak belirir.

Hain (Hadrianus)

Hadrianus’un gücü, savaşçılığıdır, fiziksel üstünlüğüdür ama aynı zamanda insani zaafları, tutkuları yoğundur. Hadrianus’un “Hain” ismi, Maksi’yi bir kadın için gece yarısı yolda bırakmasından gelmektedir. Nerede şiddet, ölüm ve isyan var ise; Hain orada belirmektedir. 13. yüzyıldaki üçüncü uyanışı sonrasında Bizans askeri olan Hain, Haçlı Seferleri’ne katılır. Hain, İznik’te Gece kraliçesi ile karşılaşır ve Gece Kraliçesi ile Hain, o gece birlikte olurlar. Gece Kraliçesi, zamanın dokusundaki nizam için kendisi ile birlikte çalışmasını ister; Hain bunu kabul eder ama bir şartı vardır. Bu anlaşmaya göre Hain, zamanın içinde ne zaman uyanacağını, ne zaman dirileceğini kendi bilecek, seçecektir ve anlaşırlar.
Hain’in bir sonraki görünümü, 1850’lerde Abhazya’dır. Şiddetin ve isyanın merkezine yönelen Hain, Şeyh Şamil’in askerlerine katılır; birlikte isyan mücadelesi verirler. Bir gün Hain, ormanda bir diğer Dalgın Sular karakteri Gupse (bebeğini satan kadın) ile karşılaşır. Hain ilk görüşte Ahbaz güzeline âşık olur ve o gece ormanda birlikte olurlar. Daha sonra Hain bilmez ama Gupse’den bir oğlu olur ve böylece Yedi Uyurlar, ürüyerek insan soyağacına katılmış olur.

Maksi (Maximianus)
Maksi, Yedi Uyurlar’ın ortancasıdır.. Maksi’nin yeteneği, insanların geçmişini okuyabilmesidir. Maksi, ikilem ve belirsizlikiçinde yaşamaktadır. Üçüncü uyanışları sonrasında Hadrianus ile birlikte Bizans askeri, savaşçısı olmuştur. 1980’lerdeki Haliç vakaları sonrasında Maksi, yeni kurulan “Getto” yaşam alanındadırBir yandan ÖKGE adına düzenin asayişi için çalışmak isterken; diğer yandan Dirilenler’in haklı olabileceğini düşünmektedir.  Bu ikilem içinde Maksi, yavaş yavaş Hamlet’e dönüşür. 

25 Ekim 2013 Cuma

ÖKGE, Yusuf, Alp, Arkadaş Kimdir?


ÖKGE: Özel Kent Güvenlik Ekibi

Fantastik evrenimiz içinde ÖKGE, "devlet aklı"nın 1980'lerdeki yeni bir yapılanması. ÖKGE'nin asıl kuruluş amacı, turizm sektörünün düzenini sağlamak ama 80’lerdeki Haliç olayı ile zamanın dokusundaki yırtılmanın gizlenmesi görevi, ÖKGE'ye verilmiş. ÖKGE, gizli ve açık eylemlerindeki sert müdahaleleri nedeniyle, halk tarafından alaycı bir tutumla “Ökkeşler” diye anılmakta. ÖKGE, İstanbul’da vuku bulan “ölümden" dirilenleri, “Getto” adı verilen bir gösteri alanında toplayıp, şehir yaşamına-sisteme dâhil etmeye çalışır. Fakat bu turistik amaç, kısa zamanda "patlama" ile karşılaşacaktır.
ÖKGE'ye dair bir eskiz

ÖKGE’nin yönetim kadrosundaki karakterlerin kişilikleri ve geçmişleri ise, onların “devlet aklı” içindeki eylemlerini muğlak kılacaktır. “Dirilenler” vakaları ile bizde devlet bürokrasisinden üç kişi ile tanışırız:  Alp Akman, Yusuf Bey, Arkadaş…

Alp Akman

Babasını üç yaşında kaybettikten sonra, annesi ile amcasının yanına sığındı. Babasının neden öldüğünü kimse ona anlatmadı, kendisi de pek sorup araştırmadı. İlkokulu bitirdikten sonra Ankara Koleji’ni burslu olarak okudu. Kolej yıllarında zengin çocukların yanında burslu okumanın ezikliğini yaşadı. İstediği okulu, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi.  

Mezun olduğunda ÖKGE yeni kurulmuştu, hemen başvurdu. Kısa zamanda, zekâsı ve çalışkanlığı ile ÖKGE’de yükseldi. Zamanın dokusunun yırtıldığı 1980’lerde, geleceğin “genel müdür adayları” arasında gösterilen "genç bir amir" olmuştu.

Alp öfkeli. Hem dirilenlere, hem "kolej çocuğu" gibi gördüğü Yusuf Bey'e öfkeli! Devlet aklının gizlenmeyi gerektirdiğini düşünüyor! 

Yusuf Bey

Yusuf Bey, ÖKGE'nin başındaki kişi. Kendisini “liberal muhafazakâr” diye tanımlamaya çalışıyor. Bu tanımlamanın derinliklerinde, kendisinin dahi nüfuz edemediği "aile tarihi" ile olan karmaşık ilişkisi aşikâr. Geçmişini hem örtmeye, hem de ifade etmeye çalışıyor. Saydamlığa, barış içinde bir arada yaşamaya inanıyor. Dalgın Sular'in bir başka karakteri Gupse ile kan bağı var.

Olaylarla ilgisinin derecesini belki hiçbir zaman kavrayamayacak! Kendisi kadar, onu önceleyen "Yusuf" adlı diğer atalarının hikâyeleri de Dalgın Sular’a zemin teşkil edecek.


Arkadaş

Onu herkes “Arkadaş Bey” diye biliyor, oysa kendisi resmiyete düşkün biri değil. Arkadaş, ikisinden de yaşlı, Yusuf Bey'in hocası... Devlet memuru değil, danışman. Her zaman bulunduğu konumla kendisi arasında bir mesafe bırakmayı, gizliliği esas almış. Geleceğin siyası kadroları ile ilişkilerini derinleştirmiş ama resmi hiçbir görev kabul etmemiş.

1970’lerin sıcak siyasal ortamında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ders vermiş. Yusuf Bey ile o sırada öğrenci iken tanışmış. Arkadaş, daha sonra Yusuf Bey’in ÖKGE’ye atanmasında ön ayak olmuş. 

Arkadaş Bey, bir danışman. O, yılların entelektüel birikimiyle yaklaştığı olayları estetize etmeden duramıyor. "Danışmanlık” onun zaman zaman iş olarak yaptığı bir şey değil, adeta kişiliğinin temel ifadesi...