Google+ Dalgın Sular

22 Ekim 2013 Salı

Dalgın Sular’da Ne Oldu?


Dalgın Sular’ın ne olduğunu anlatmak kadar, kast edileni, burada yapılmaya çalışılanı anlatmak da kolay olmuyor. İlk tohumlar 1980’lerde atılmıştı, “Defter çevresi” diye anılacak arkadaşların iş sonrası muhabbet meclislerinde… Ardından hikâyeler gelirdi. Birinin başladığı hikayeyi bir başkası sürdürür, bazen hikaye ertesi akşam kaldığı yerden devam eder, bazen unutulurdu.

Zamanla bu anlatı ve evreni unutulmaya yüz tuttu. Ta ki, 2012 Aralık ayının geç bir akşam saatine kadar…

Bastırılmış olanın geri dönüşü

Psikanalizin imkanları üzerine verdiğim derslerden birini akşamında, iki genç arkadaşa bu hikayelerden söz ettim. Hayal bile edemezdim o akşam konuşulanların buralara varacağını… Mart ayına gelindiğinde, “proje” diye anılan bir eylem ve doksan kişiyi bulan bir grup ortaya çıkmıştı. Bu dönemde içinde şöyle bir metin oluşturmuştuk:
“Bu projede, Yahya Kemal’den esinlenerek “dalgın sular” diye adlandırılmış bir anlatı evreni, resim ve öykülerle var edilmeye çalışılacaktır. Haliç’in geçmişini “kusmakta” olduğu anlaşılacak; İstanbul tamamen geçmişiyle iç içe geçmiş bir hayat sürmeye başlayacaktır.”

Sergiler

Aralarında üslup, öğreti bilirliği olmayan, sırf bu projenin heyecanı ile bir araya gelmiş 11 sanatçı ile Mart – Nisan aylarında “Dalgın Sular” tanıtım sergileri açıldı. İlk sergi Nişantaşı’nda Galeri Atölye’de, ikinci sergi ise Kadıköy’de Galeri Asfalt’da gerçekleşti.

Metris

İlk evrelerde sıkça başvurduğumuz kavram, Latife Tekin’in 1980’lerde terimleştirdiği “yoksulların enerjisi” kavramıydı. Bu arada hem eğitim vermeyi, hem de birlikte çalışmayı hedeflediğimiz bu kesimlere nasıl ulaşacağımızı düşünüyorduk.
Projeye katılan arkadaşlar arasında cezaevlerinde çalışmış kişilerin bulunması ve CİSST (Cezaevleri ve İnfaz Sisteminde Sivil Toplum) Derneği’nin verdiği katkı, bizi ilk olarak cezaevlerinde çalışmaya yöneltti. Bir açıdan bakıldığında 2012 yılı Mayıs - Eylül ayları arasında Metris Cezaevi’nde sürdürülen çalışma başarısız oldu. Dergide kullanılabilecek türden hikaye ya da çizimlerin üretilmesini sağlayamadık. Bugünden baktığımda bu başarısızlığın esas nedenin, mahkûmlarla değil, tutuklularla çalışmak olduğunu düşünüyorum. Mahkûmiyetleri kesinleşmemiş tutukluların, uzun vadeli kazanım projesine motivasyonları düşük oluyor.

Dalgın Sular göç yollarında: Adapazarı

Adapazarı, bütün şehir halkı, çok yakın geçmişe dair bir travmanın anısıyla nasıl başa çıkabileceğinin yolunu arıyor. Deprem nasıl hatırlanacak, hangi izleri silinecek, hangileri korunacak?
Ekip olarak, bir süre sonra Adapazarı’nın "Dalgın Sular evreni" için çok elverişli bir ortam sağladığını fark ettik: Sürgün ve göç deneyimleri… Enka Okulları öğrencileri, Dalgın Sular'ın fantastik karakteri Gupse’nin (bebeğini satan kadın) 1840’da Abhazya’dan başlayıp, İstanbul - Beyazıt’a kadar süren "sürgün" hikayesini yarattılar.
Dalgın Sular’ın İstanbul’daki iki tanıtım sergisinden sonra, projeyi destekleyen ilk ürün Adapazarı’nda oluştu. Abhaz Dernekleri ve Adapazarı Kafkas Kültür Derneği’nin katkıları ile sanatçı Raziye Kubat’ın gerçekleştirdiği linotip (muşamba baskı) atölyesi ve "Sürgünlerin İzinde/Nani" çalışması, Kefken ""Çerkes Sürgünü Anma Etkinliği" çerçevesinde sergilendi.
"Sürgünlerin İzinde/Nani"  - Raziye Kubat, Linol Gravür, 2012

Yıkılan mahallelerden ütopyaya – Ayazma Mahallesi

Küçükçekmece’deki "Ayazma Mahallesi" kentsel dönüşümün ilk kurbanlarından biriydi, yıkım kararı 2004 yılında alındı. Evlerini kaybeden mahalle sakinleri, çadırlarda yaşamaya zorlandı; daha sonra 2008’de çadırları da yıkıldı. Dalgın Sular'ın ilk cildinin ana gövde hikayesini Ayazma Mahallesi ve çocukları oluşturdu. Onların fantastik hikayeleri; başka türlü de olabilecek bir hayata dair ipuçları, izleri taşıyor.

Tohumlar ve Tasavvurlar

Ekilmiş ve yeşereceği umulan tohumlar var: Eylül 2012’ye kadar Nişantaşı’ndaki "Aralık Derneği" projeye ev sahipliği yaptı, Eylül ayında Karaköy’de Dalgın Sular ofisi açıldı. Ofis, Eylül 2013’de Kadıköy’e taşındı.


Karaköy'deki ofis için bir açılış yapmak ve bunu bir performans ile renklendirmek kimin aklına geldi, hatırlamıyorum. Kendimi provalar sırasında koreograflık etmeye yeltenir, açılış gecesinde "meddahlık" ederken bulmaya ne kadar hazırdım, bilmiyorum.


O geceden bu yana Dalgın Sular, bir performans grubuna kavuştu. Bu performans grubunun bir ayağı, Dalgın Sular hikayesi üzerinden Adapazarı Enka Okulları Tiyatro kulübü içerisinde çalışmalarını bir oyun üzerinden devam ettiriyor.
Derginin bugüne kadar ki faaliyetleri için, Abhaz Federasyonu ve Kafkas Kültür Derneği dışında hiçbir "resmi yardım" almayı başaramadık. Oysa daha yola çıkarken, başta belediyeler olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşların bu heyecanı paylaşacağını ummuştuk, geriye heyecan kaldı. Bizi bugüne taşıyan, ortak “derlenmiş” heyecanların toplamı… Bu ortak heyecanın başka türlü kaynaklardan beslenmesi gerekiyor. Bilindiği gibi, marifet iltifata tabidir.

Sonuç yerine Adapazarı by night

Kişisel olan nerede bitiyor, kolektif olan nerede başlıyor? Bir yıldan uzun bir süre önce çalışma arkadaşlarımızdan bazıları ile paylaştığım bir mektup:

“Adapazarı… şimdi de ben bir an için çok fazla ve içli konuşabilir miyim? Cumartesi gecesi bir an vardı… Paraya dair endişelerin, benim heyecanıma, yaratıcılığıma, enerjime dair aldığım bütün iltifatların, teşhirciliğime, uçuk-kaçıklığıma, romantizmime dair aldığım tüm eleştirilerin uğultusunun dindiği bir an oldu. Gece yarısına doğru “Adapazarı by night” yapmak üzere bir yürüyüşe çıktım. O zaman anladım ki, yorgunluğumun o an içime dolan duyguyu hissetmeme izin verecek kadar dinmesini beklemek için uyanık kalmam gerekiyormuş.
Projeye başladığımdan beri ilk defa, bir iyiliğe vesile oluyor olduğumun duygusunu iliklerime kadar hissettim. Gün boyu bana anlatılmış Kafkas sürgün hikayeleri, ölü çocuğunu denize atmamaları için ona ninni söylemeye devam eden annenin ninnisi, o ninniyi Abhazca okuyan yüz yaşındaki adamın yüz ifadesi, orada toplanmış insanların enerjisi, huysuzlukları, Metris cezaevi müdürünün heyecanlı yüz ifadesi, daha tanımadığım suçlu gençlerin yüzleri, Dedemin masalları, hepsi ama hepsi bir an için önümde, etrafımda toplandılar. “Hah işte!” dedim, “logos dediğimiz de bu derleme, zaten libido da onun öbür adı… Hakikat de bu.” Evet, gözlerim bu noktada dolmuştu…”

Zaman zaman hala hissedebildiğim, benim için hala gücünü koruyan bir imge… Buna rağmen bugün baktığımda biraz yanıltıcı buluyorum, mutluluğu hatta hakikati öyle bir anla özdeşleştirmeyi. Tarifler ne olursa olsun, kendimizi ortak bir hikayeye yerleştirebildiğimiz ölçüde her şey çok daha keyifli olacak.

Murat İskender Savaşır

20 Ekim 2013 Pazar

Dalgın Sular: Modernizm Sohbetleri


Etkinlik Takvimi: Her Salı, saat: 19:30 
(22 Ekim 2013 – 1 Ocak 2014 tarihleri arasında)
Eğitmen: İskender Savaşır


22 Ekim’de başlayıp yıl sonuna kadar sürdürülecek olan Modernizm Sohbetleri’nde ağırlıklı olarak görsel sanatlar üzerinde durulacaksa da, sık sık diğer sanatlara, siyasal olaylara ve sanatsal olan ile tarihsel olan arasındaki ilişkiye de değinilecektir. Her bir oturumun, kendi başına izlenebilir bir bütün oluşturması için özen gösterilecektir. Bu anlamda tekil, ara katılımlar mümkündür.
İzlenim: Gün Doğumu - C. Monet

Etkinlik dizisinde Romantizm, İzlenimcilik, Dışavurumculuk v.b. gibi bir çok akımın; Modernizm ile arasındaki ilişki incelenecektir. Modern sanat denilince ilk akla gelen; Goya, Monet, Van Gogh, Picasso, Klee, Munch v.b. sanatçıların eserleri, anlatının görsel malzemelerini oluşturacak ve bu bağlamda tarihi-güncel olaylar üzerinden modernite tartışılacaktır.

18 Ekim 2013 Cuma

Basında "Dalgın Sular" - 2013


Taraf Gazetesi - "Dalgın Sularda Oyuna Davet"


İskender Savaşır ve ekibi Ayazma, Adapazarı ve Metris Cezaevi'nde yaptıkları atölyelerden yola çıkarak haftalık bir çizgi roman dergisi hazırladılar: Dalgın Sular
haber: Tuğba Tekerek - 31.05.2013

Taraf Gazetesi 





Taraf gazetesi "Etraf" eki:  Dalgın suya bir çiz, göreceksin


Onlarca insan farklı atölyelerde "geçmişten birilerini diriltikleri" hikayeler yazıyor. Hikayeler daha sonra çizgi romana dönüşüp Dalgın Sular'ın fantastik evreninde bir araya geliyor. Aynı zamanda bir geçmişle barışma projesi olan Dalgın Sular dergisinin şimdiye kadar üç sayısı çıktı.
haber: Seçil Altınışık - 20.07.2013

Taraf gazetesi "Etraf"


"Düz bir hikaye yazmıyoruz biz"

Taraf gazetesi "Etraf"



Radikal Kitap: Başlangıçta sadece karanlık vardı


İskender Savaşır'ın önderliğinde bir grup yazar ve çizerin deprem, göç mağduru ve tutuklu gençlerle birlikte başladıkları "Dalgın Sular" projesi, şimdi çizgi roman olarak raflardaki yerini aldı. 28.06.2013
Radikal Kitap


Hürriyet Daily News: Dalgın Sular Brings Life To Graphic Novel


Dalgın Sular, Turkey's first collective comic book or graphic novel project, brings together dozens of amateur and professional writers, illustrators and contributors of all kinds. Initiated by writer and poet İskender Savaşır, Dalgın Sular was established to create a communication and rehabilitation platform for traumatized children and young people, using comic books as a vehicle.
haber: Emrah Güler - 26.08.2013

Hürriyet Daily News


Akşam gazetesi: Çizgiyle isyan, çizgiyle terapi


Geçmişten gelip günümüz hayatına karışan insanlar... Deprem ve kentsel dönüşüm bölgelerine uzana fantastik hikayeler... Psikolog İskender Savaşı'ın öncülük ettiği "Dalgın Sular" adlı çizgi roman çalışması, Türkiye'nin farklı yerlerindeki "risk gruplarının" ortak çabasıyla yürütülen orjinal bir proje...
haber: Eyüp Tatlıpınar- 27.07.2013


Akşam gazetesi

Psikeart Dergisi - Dalgın Sular: Her yer Haliç, her yer diriliş


"Gezi, izini kaybettiğimiz imkanı diriltip bizim gözümüze soktu, kamu denen yerin ve müşterek olanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Dalgın Sular'in hedefi tam da böyle bir şey."
Psikeart Dergisi "Uzlaşma" başlıklı Eylül sayısı, söyleşi: Tuncay Gürhan, 01.09.20133


Psikeart dergisi "Uzlaşma" sayısı

Psikeart dergisi


12 Ekim 2013 Cumartesi

Gupse Kimdir?


Gupse, "Dalgın Sular" çizgi roman evreninde fantastik bir karakterdir ama hikayesi,  tarihsel gerçeklerden beslenmektedir. Gupse hikâyesinin yazım çalışmaları, "Dalgın Sular" kolektifinin Adapazarı katılımcıları tarafından geliştirilmiştir. 

Gupse, 1840’larda Kafkasya’da doğmuştur; rivayetlere göre, geçmişi İskitlere kadar uzanan Abhaz bir ailenin güzel kızıdır. Gupse, asker kökenli bir Rus ile evlenir ve bir oğlları olur fakat bu evlilik, hem Rus hem de Abhaz çevreleri tarafından hoş karşılanmaz.  Bir süre sonra Gupse’nin kocası, Kırım Savaşı’na katılır ve ardından “ölüm haberi” gelir.

Gittikçe yalnızlaşan Gupse, bir gün ibadet etmek için ormana  gider ve orada Hain ile karşılaşır. Hain, Dalgın Sular evrenindeki Yedi Uyurlar'ın ölümlülüğe öfkeli kahramanı olarak çatışma ve savaş nerede ise, oraya gitmektedir. Hain, ormanda Gupse’yi görür; genç kadın, “hayat ağacı”nın altına oturmuş dua etmektedir. Hain, gördüğü kadının güzelliğinden büyülenir ve ona yaklaşır.

1860’ların başlarında “Kafkas Sürgünü” meydana gelir. Gupse, “zorunlu göç” sonucu yollara düşer. Onu, sürülen Kafkas halklarını taşıyan teknelerin birinde görürüz. Tekne,  Kefken – Adapazarı’nda karaya vurur. Daha sonra Gupse, İstanbul’a ulaşır. Gupse, çaresizdir ve yanında Hain’den olan oğlu vardır. Kendini tükenmiş hisseden Gupse, oğlunu Beyazıt'taki "pazar"da satar.

Ama çocuğunu sattığı ve satmaktan vazgeçtiği an, “Vazgeçtim” diye bağırır. Bu an, aynı zamanda Gupse'nin “bugün”e dirildiği an olur.
Gupse "Vazgeçtim" diye haykırırken...

22 Eylül 2013 Pazar

Zamanın Dokusu Yırtıldı!



Fantastik evrenimizin çıkış noktası, 1980’lerde Haliç’in dibi temizlenirken, bir şey olduğu İstanbul’un "geçmişini kusmaya" başladığı idi.

Hikayenin bugününe baktığımızda İstanbul, “geçmişiyle iç içe yaşıyor” olmaktan ötürü neredeyse kilitlenme noktasına geliyor. İstanbul’un değişik yerlerine dağılmış ve birbirlerinden bağımsız dirilenler (yeniden canlananlar) ile  İstanbul’un bir arada yaşadığı bir evrenden söz ediyoruz. 

Çizgi roman olarak kolektif üretim sürecine girdikten sonra, bu olanı “zamanın dokusunun yırtılması” olarak tarif etmeye başladık. Ve bunun tarihte ilk kez yaşanmadığına ikna olduk. 


 Fantastik evrenimizin zemini şuydu: Tarihte “zamanın dokusunun yırtıldığı ve geçmişin geri gelmeye başladığı” anlar olmuştur. Ancak tarihteki böylesi olaylar hep belirli mekanlarla sınırlı kalmıştır. 1980'ler itibariyle yaşanmaya başlayan zaman yırtılmasının ayır edici yönü ise, merkezi İstanbul olmakla birlikte, ölçeğinin küresel olmasıydı.

Fantastik bir evren içindeyiz ama geçmişin ve tarihin gerçekliğinden varlık kazanmış bir evren!

Zamanın dokusunun neden yırtıldığı hakkında bir takım fikirlerimiz, hayallerimiz ve belki de hakikatlerimiz var ama hiçbir zaman tam olarak bilmiyoruz. 

Dalgın Sular 

21 Eylül 2013 Cumartesi

Dalgın Sular 3. Sayı

“Sahte Peygamber” adıyla Temmuz 2013 tarihinde çıktı!


Erhan: “Bana bunu nasıl yaparsınız lan? Gözümün içine bakıyordunuz… Nerede lan o? 
Sayfa 7

 Erhan, belindeki silahla Sirkeci Garı’na gelir, uzaktaki bir siluete doğru yürümeye başlar.
 Sayfa 9


“Ben sonuncuyum! Ben seçildim ve sizlere ölümün sırrını öğretmek üzere geri gönderildim”
Kemal Kirişçi – Sahte Peygamber, Sayfa 16


Ölümden Geldi – Manşet
 Sayfa 17

Destur ahali. Yol verin geçsin münafıklar. 
Sayfa 26

Davut Paşa Kışlası’nı tarihin ilk canlı müzesine dönüştüreceğiz! 
Sayfa 30

5 Eylül 2013 Perşembe

Dalgın Sular 2. Sayı


“Kanım Yerde Kalmayacak” adıyla Haziran 2013 tarihinde çıktı!


“Gotlarla cadıların, zebanilerin çiftleşmesinden oluşan hilkat garibeleri, ölümden dönen zebaniler” diye anılan Hunlar’dan da o sırada haberdar olduk” 
Yedi Uyurlar, Sayfa 3

“Sonra bir gün Dion hiç habersiz ortadan kayboldu. Birkaç gün sonra birdenbire ortaya çıktı, Trakya Ovası’ndan geliyordu.”
Sayfa 4

“Benim adım Dionysios. Şarabı ben kutsarım. Ben de öldüm, ölüp de dirildim.”
Sayfa 6

Klasik otopsiye başlandı. Cesedin neredeyse tüm kanının çekilmiş olduğu tespit edildi.
Sayfa 17

-Bak kızım! Son kez soruyorum: Erhan nerede?
-Bil… Bilmiyorum!
Sayfa 26

30 Ağustos 2013 Cuma

İzmir Enstitü Ve Dalgın Sular Buluşması



"Kolektif Bir Sanat İçin: Zemin, Sorunlar, Ufuklar"
6-7-8 Eylül 2013 – İzmir ve Şirince



İskender Savaşır, Zeynep Sayın, Ayşe Çavdar, Necdet Subaşı, İhsan Metin Erdoğan ve Doğan Karabulut'un katılımıyla,

Kuşaklar Silsilesi,
Taşranın Ruhu,
Zamanın Dokusu Ne Zaman Yırtılır? Ve Yedi Uyurlar
İzmir Hakkında Konuşulmayanlar,

Cumhuriyet Dönemi’nden bu yana, İzmir’in kültürel anlamda kendinden beklenileni verip veremediği tartışıladursun, oturduğumuz yerden bu tartışmanın sonucunu beklemeye niyetimiz yok. Aksine buna bir son vermek için gerekli olan entelektüel hareketlenmenin, küçük de olsa bir adımını atmış olmanın heyecanını taşıyoruz. Sizde, bu başlıkların en az birine yakınlık duyuyor, dinlemek ve tartışmak istiyorsanız; 6-7-8 Eylül'de İzmir Enstitü'de buluşalım.



Programın 8 Eylül'deki oturumu, Şirince'de bulunan Tiyatro Medresesi'nde ve Yedi Uyurlar Mağarası'nda yapılacaktır.

Programın Detayları

 6 Eylül Cuma
18.00 - Açılış ve Dinleti
19.00 - Film Okuma: İhsan Metin Erdoğan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind)
23.00 - Kapanış
7 Eylül Cumartesi
Tüm gün Paneller
Kuşaklar Silsilesi: İskender Savaşır, Ayşe Çavdar, Zeynep Sayın
Taşranın Ruhu: Necdet Subaşı, Ayşe Çavdar
İzmir Hakkında Konuşulmayanlar: Doğan Karabulut
8 Eylül Pazar
08.00 -  Şirince'ye yolculuk
09.30 - Tiyatro Medresesi'ne varış, Kahvaltı ve Söyleşi (Zamanın Dokusu Ne Zaman Yırtılır? - İskender Savaşır)
12.00 - Yedi Uyurlar Mağarası'na ziyaret ve performanslar
13.30 - Öğlen Yemeği
14.00 -  Senaryo Atölyesi, Çizgi Atölyesi
17.00  - FRP
19.00 - İzmir'e Dönüş

Enstitü
1405 sokak, No:17 Kahramanlar, Alsancak - İzmir (TRT binasının karşısı)
Kayıt ve iletişim: 0539 729 23 67

23 Ağustos 2013 Cuma

Gece Kraliçesi Kimdir?


Gece Kraliçesi, tarihte gerçekten yaşamış bir kişilik değildir. O,  Mozart’ın “Sihirli Flüt” operası için yaratılmış bir figürdür. Gece Kraliçesi, ilk kez 1791’de Viyana’da, Mozart’ın operasıyla biz “fanilere” ve dünyaya kendini tanıtmıştır.  Ece,  daha sonra Dalgın Sular’a karışıp zaman içinde yüzlerce yüz olmuştur.

Çizim: Fırat Bingöl


Biz, Dalgın Sular fantastik evrenindeki Gece Kraliçesi’ni tarih ve zaman içerisindeki aksaklıkları düzeltmek için icat ettik. (yada ödünç aldık) Gece Kraliçesi, tabi ki bir süper kahraman ama batılı örneklere göre kıyasla daha ulvi ve insani yanları içinde barındırıyor. Ece’nin amacı, zamanın dokusu yırtıldığında oluşan arızalara “akışkanlık-düzen“ kazandırmaktır. O, anlatı evrenimizdeki eylemlere hareket kazandırırken, bize; gecenin, uykunun, karanlığın, aklın, akıldışının, düzenin hatta sezginin anlamı ve görünümleri üzerine düşünme fırsatı sağlıyor.

Gece Kraliçesi, gecenin karanlığında ölümün muğlak olduğunun farkındadır ve bu yüzden çoğunlukla ölümden gelenlerin, yani dirilenlerin yanındadır. Dalgın Sular’da, Ece’nin Yedi Uyurlar’ın en büyüğü Hadrianus ile özel bir bağı bulunmaktadır.

Gece Kraliçesi, gece ile gündüz, ölüm ile yaşam arasında varolan mekân ve zamanda meydana gelen düğüm ve kördüğümleri çözmek için biz insanların arasındadır.

Çizim: Dinç Onur Aydın


Gece Kraliçesi ve Hızır, geleneksel teolojide “melek” kavramı ile işaret edilmeye çalışan bir üst irade seviyesinde yer almaktadırlar. Ama aynı zamanda bu iki kahramanımız, insanı boyut ve şahsiyet taşımaktadır. İkisininde üst iradesinin vuku bulması insanlarla, bizlerle temasına bağlıdır.

Gece Kraliçesi ve Hızır “zamanın dokusu yırtıldığında” meydana gelen düzensizliği tamir etmeye, tekrar zamanda ve dünyada düzeni/ahengi sağlamaya çalışır. Fakat Gece Kraliçesi ile Hızır arasında önemli bir fark vardır. İki süper/ulvi kahramanımız aynı ortak motivasyon ile hareket etseler dahi, farkı davranışlar göstermektedirler. Çünkü Gece Kraliçesi’nin dünyanın / varlığın düzeninden anladığı ile Hızır’ın anladığı farklıdır. Bu sebeple iki kahramanımızın da zaman içindeki yırtılmaya yapacakları müdahale farklı olacak, çoğu zamanda karşı karşıya geleceklerdir.

Gece Kraliçesi, bir “melek” olarak zamanın dokusunu / düzeni tek başına tamir edecek güce muktedir değildir. Bu yüzden O, diğer insanların ve belki de Hızır’ın yardımına ihtiyaç duyar.  Çünkü zaman, insanlığındır ve tarihindir. Zamanın dokusunda iyileştirme yapacak olan Ece, dokuyu insanlar olmadan onaramaz.

Gece Kraliçesi, varlık halinin sonucu olarak “zaman” üzerine yapacağı iyileştirmede karanlıktan hareket ederek, gecenin hakimiyetini kurmaya çalışacaktır. O, insanların enerjisini ve hikayelerini derleyip karanlığa taşımak istemektedir.

Dalgın Sular evrenindeki dirilenler, ölümden dönenler; karanlığa, muğlak olana, iç çatışma ve geçmişe daha fazla enerji ve arzu taşıdıkları için; Gece Kraliçesi çoğunlukla ölümden dönenlerin yanında olacaktır.

Dalgın Sular’ın Gece Kraliçesi, Varlık’ın vücut-cisim kazanmış hali olabilir, hatta öyledir. Gece Kraliçesi, ölümden gelenlerin, dirilenlerin bakış açısını temsil eden, onların dili olmayı deneyen, onların “haklarını gözeten” ilkeler bütünü ve figürdür. 

15 Ağustos 2013 Perşembe

Dalgın Sular 1. Sayı

“İlk Gelenler” adıyla Haziran 2013 tarihinde çıktı!


Hızır: “Başladı işte;  zamanın dokusu yine yırtıldı. Kafası karışacak insanların, belalarını bulacaklar.” 
Sayfa 4


Gece Kraliçesi: “Sen mi geri durmayı öğütlüyorsun ihtiyar? Sen mi kafa karıştırmaktan bahsediyorsun?”
Sayfa 5



Hızır: “Ashab-ı Keyf bir kez daha uyandı. Bunları bekliyorduk. Ama bu anlaşılmaz hikayenin en bilinmezi, Aykız’ın iradesi.”
Sayfa 7


T. Uyar

Ellerimle koparıp aldığım, sahip olduğum ışık
Bir odada azıcık!...
Sayfa 8


Feride’nin hazin hikâyesi, 16 Ağustos 1999, Sapanca
Sayfa 11

6 Ağustos 2013 Salı

Dalgın Sular'dan Bülent Somay


Bülent Somay
Evren genişliyor. Bir yandan da ufkumuz daralıyor; olabilecek herşeyin olduğunu, görülebilecek herşeyin görüldüğünü sanıyoruz giderek. İşte elimizdeki dünya bu; ister beğenin, ister beğenmeyin. 

“Ben başka dünya isterim!” diye tutturursanız, iyi ihtimalle yerinizde sayarsınız, muhtemelen de aşağılara yuvarlanırsınız, derine, iyi saatte olsunlarla ismi lazım değillerin yanına.

Bilmediğimiz dünya küçülüyor mu? Hayır, o bizim bilme, anlama, tanıma, anlamlandırma çabalarımıza kayıtsız; değişmiyor ya da değişse bile biz bunu bilmiyoruz, adı üstünde “bilmediğimiz dünya”

Fantezi bize gaipten haber vermez, tersine, bilineni, bilindiğini sandığımızı alır, hırpalar, tersyüz eder, içini dışına çıkarır ve yeni bir kılıkta önümüze koyar. O zaman biz de dünyaya yeni gözlerle bakmayı başarırız. (belki, İnşallah) “Çünkü” diyor Ursula Le Guin, “Fantezi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. Yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fantazilerden korkar. Fantazideki hakikati, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine, sıradanlığına karşı bir meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler.

Ejderhalar, yeraltındaki hobbitler, dirilen ölüler, gücü her şeye yeten büyücüler, kötü kalpli cadılar, hepsi bize bu hayat hakkında bir şeyler söyler. Fantezi yazmak zordur, ama onu okumak ve dinlemek de zordur. Önce, bu hayatın olabilecek tek hayat, bu dünyanın olabilecek tek dünya olduğu hakkındaki önyargımızı bir yana bırakmamız gerekir. Önyargı ise daha tehlikeli bir düşmandır; çünkü içeridedir, görülmesi ve tanınması daha zordur.

Bülent Somay
Dalgın Sular 2. Sayı